Bazı
filmlerin ödül alması seyirciyi ilgilendirmez,aldığı ödül dolayısıyla bazı
filmlere iyi methiyeler düzülür.Bu filmler beş para etmez de çıkabilir,
üstünüzde derin bir iz de bırakabilir. Bu önem sırası
farklılaşır. Yönetmenliğini Felix
Van Groeningen’nin yaptığı Türkçe’ye “Kırık Çember” olarak çevrilen “The Broken Circle Breakdown” adlı film buna benzer bir film
olmakla birlikte;evlat acısı tanımıyla yola çıkarken içinde taşıdığı müzikal
unsurlarla acıya ve mutluluğa yer veriyor. Bunun haricinde iki zıt karakterin
dramatik konusunu merkeze taşıyor.
Film,başlangıcını
müzikal bir gösteriyle yapıp daha sonra asıl teması olan acıya çeviriyor. Filmin
başlangıcında müzikal sahneden sonra hastaneye ışınlanıyoruz. Böylelikle
gözümüzü Didier ve Elise çiftinin çocuklarının hastalığına tanıklık ediyoruz.”Evde ağlıyoruz,buradayken yüzümüz gülüyor”
cümlesiyle film baştan itibaren ipucu bırakıyor bize. Daha sonra da kızına
karşı” Ne yapacağız?“sorusuna karşılık” kanseri öldüreceğiz cevabını alıyoruz.
Hikayenin
başında tanışma hikayelerinden başlaması gerekirken film; ilk önce hastalığa
odaklanıyor daha sonra Didier ve Elise çiftinin tutku dolu aşk yaşadıkları
karavan dönemine davet ediyor bizi. Geçmişe dönüş ve ileriye dönüş formülleri
filmin diline dair izlerken bir eksiklik yaşatıyor.Daha sonra film,hikayesini
Didier’in Elise’nin “ hamileyim” dediği andaki tepkisiyle kendisini gözlemlemiş
oluyoruz. Karavanda seviştikleri günlerden bir aile kurmanın temelini attığını
Didier’in işi ciddiyet aldığında daha iyi anlamış oluyoruz.
Didier karakter olarak
rasyonel bir portre çizerken, Elesa
her defasında kızını unutamamanın acısını yaşıyor. Bu süreç içinde
birbirleriyle kavga ediyorlar, birbirlerini incitiyorlar,ama bluesgrass müzik yaptığı gruplarıyla
çalmaya devam ediyorlar. Filmin başlangıcı itibariyle ileri ve geriye
dönüşler/geçişler karmaşık olsa da,ikinci yarısında kanserden kaybettikleri
çocuklarıyla birlikte eskisi gibi olamamanın acısını Didier ve Elesa
karakterleri verdiği tepkilerle gösteriyor.
Muhafazakar
bir kadın olan Elesa,kızını hatırlatan hiçbir şeyi silemezken, Didier
adlı Amerikan hayranı müzisyen televizyonda halka öğüt veren Bush’a söverek
acısını böyle hafifletmeye çalışıyor. Didier’in yaptıkları bununla sınırla
kalmıyor, din üzerinden insanları sömürenlere de inceden ayar veriyor.
Her
ne kadar Bush’a söverek bir ABD karşıtı durum gözükse de Elesa’nın filmin
başlarında Amerika’yı simgeleyen bikinisi de bir o kadar gözümüzün içine
yerleştiriliyor. Filmi açtığımızda karakterimiz Elesa’ya dair ilk belirgin
özellik dövmeleri oluyor,bu da filmin ikinci yarısında Elesa’nın kendine dair
ipucu veriyor. Elesa karakterinin vücudunda yer alan Kuş,kelebek,kalp ve iskeletler Brüksel’de yaşayan dövme tasarımcısı
Emilie Guillaume tarafından
yapıldığını dipnot olarak ekleyelim.Sinema’da “dövme” üzerinden hikayeler
anlatılır ve durulur bu filmde de yönetmen böyle bir yola başvuruyor.
Didier
karakteriyle ilgili de Amerika övgüleri filmde kendine “herşeye sıfırdan başlayabileceğin bir yer, orası
hayalperestlerin ülkesi” diye tasvir ediliyor. Ama bu fazla uzun
sürmüyor,çünkü gençliğinde Elesa ile tanışırken Amerika’yı “ özgürlükler
ülkesi” olarak görürken, çocuğunu kaybettikten sonra Bush’a da sitemkar halini
gösteriyor bize. Anti-Din teması da bir şekilde bu hikayede yerini alıyor.
Çünkü bütün dünya ve evrende yöneticilerin,bürokratların sığındığı “DİN”
oluyor.
Didier’in öfkesi de bir yandan böyle olurken bu “Elesa” yı kaybetmek
demek oluyor diğer anlamda. Bazı şeyler heyecanını kaybetse de müzik çaldığı
yerden devam ediyor;burda da yeni bir hayata başlangıç yapacağını Elesa bize
ismini değiştirdiği” Alabama “ ismiyle söylüyor. Müzikal gösterideyken şarkı
bitiminden sonra konuşan Didier/Monroe; çocuğunu kaybetmenin
acısı,öfkesi,içindeki nefretiyle “Tanrı;Manipülatördür” diye haykırırken aynı
zamanda bütün din ve dünya düzeni hakkında sözünü söylemiş oluyor.
Hem oyuncu
performansı olarak,hem de film bölümü olarak;filmin en can alıcı noktası bu
söylenen sözler oluyor. Bunun devamında “Hayat
böyle değildir,hayat cömert değildir. Birini sevdin,birine bağlandın mı hayat bunu burnundan fitil fitil
getirir. Her şeyini alır ve yüzüne
güler. Sana ihanet eder.” Cümlesiyle de en trajedi,burukluk,acı duygularını
sonuna kadar hissettirmesini biliyor,ama bu filmin çoğunluğunda aynı duygularla
yaşanmıyor. Filmin finali de “ölüm bizi ayırancaya dek” sözünün “
Alabama/Monroe “tarafında gerçekleştiğini resmediyor.
Oyunculuklara
gelirsek… Didier/Monroe karakterine
can veren Johan Heldenbergh yer yer yükselen sinirli bir o kadar özellikle
Din-Bilim arasındaki saptamalarıyla etkili performans sergiliyor,. Elesa/Alabama karakterine can veren Veerle Baetens çocuğuyla olan mücadelesinde bir annenin iç
burukluğunu izleyiciye gösteriyor.Filmin en önemli bölümünü Bjorn Eriksson’un
bestelediği müzikler oluşturuyor.Filmin kurgu yönüne gelecek olursak; Felix Van
Groeningen bu filmde 2009 yılında çalıştığı Nico Leunen ile çalışıyor. Filmin hikayesi itibariyle parçaların
birbirine bağlanması;hikayenin içinde kalamama gibi durumlar kurguda kendini
belli ediyor,ya da yönetmen mi böyle istemiş tam bilmiyorum. Geçmişe dönüş ve
ileriye dönüş formülleri bu bölümlerde eksik kalıyor;hikayeye odaklanacakken
daha çok müziklerin yoğunluğuyla geçiriyoruz çoğu bölümü. Renk
tonlamaları,mekanlar, duyguyu ifade etme ve atmosfer konusunda sinematografik
yönden ve görsel açıdan Ruben Impens
başarılı bir iş çıkarıyor(en azından benim göz zevkime hitaben)
Senaryoya gelecek olursak… Johan
Heldenbergh’in oyunundan uyarlanıyor;filmde de perde şeklinde yansıtılıyor ama
hikaye yönünden filmin dili etkili bir iş çıkartamıyor. Johan
Heldenbergh’e Mieke Dobbel ismi senaryo kadrosunda eşlik ediyor. Diğer eleştirim
ise şarkılara ayrılan zamanın karakter gelişimine harcanmaması durumu ve hal
böyleyken derin,daha dramvari ve etkili bir hikaye elde varken kurgudaki
etkinin zayıf olması nedeniyle “The Broken Circle Breakdown” daha etkili film
olabilecekken daha çok müzikal yoğunluğun olduğu bir film oluyor.
Filmi İzlerken
Altını Çizdiklerim;
“Biliyordum.
Aslına bakarsan hep biliyordum. Gerçek olamayacak
kadar güzeldi. Böyle süremezdi. Hayat böyle değildir,hayat cömert değildir.
Birini sevdin,birine bağlandın mı hayat
bunu burnundan fitil fitil getirir. Her
şeyini alır ve yüzüne güler. Sana ihanet eder.”
“Tanrı;manipilatördür
Sadisttir,katildir,ırkçıdır
Kadın
düşmanı ve homofobiktir
Dar
görüşlü ve kibirlidir. Etnik temizlik yapar. Çocukların kurban edilmesini
ister. İnancı sadist oyunlar oynayarak test eder.”
“Korktuğumuz
için Tanrılar yarattık
Korkudan,cehaletten”
“Papa
denilen pislik seks yaparken prezervatif kullanmayacağınızı söylüyor”
Cem Kurtuluş, 2014
0 yorum:
Yorum Gönder