// body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...
// etiketinden önce aşağıdaki kodu ekleyebilirsiniz. // body elementide aşağıdaki şekilde düzenlenmelidir. ...

Etiketler

Tarih

Kategoriler

13 Şubat 2014

"Hayat, Cömert Değildir" : The Broken Circle Breakdown( 2012)




















Bazı filmlerin ödül alması seyirciyi ilgilendirmez,aldığı ödül dolayısıyla bazı filmlere iyi methiyeler düzülür.Bu filmler beş para etmez de çıkabilir, üstünüzde derin bir iz de bırakabilir. Bu önem sırası farklılaşır. Yönetmenliğini Felix Van Groeningen’nin yaptığı Türkçe’ye “Kırık Çember” olarak çevrilen “The Broken Circle Breakdown” adlı film buna benzer bir film olmakla birlikte;evlat acısı tanımıyla yola çıkarken içinde taşıdığı müzikal unsurlarla acıya ve mutluluğa yer veriyor. Bunun haricinde iki zıt karakterin dramatik konusunu merkeze taşıyor.

 Film,başlangıcını müzikal bir gösteriyle yapıp daha sonra asıl teması olan acıya çeviriyor. Filmin başlangıcında müzikal sahneden sonra hastaneye ışınlanıyoruz. Böylelikle gözümüzü Didier ve Elise çiftinin çocuklarının hastalığına tanıklık ediyoruz.”Evde ağlıyoruz,buradayken yüzümüz gülüyor” cümlesiyle film baştan itibaren ipucu bırakıyor bize. Daha sonra da kızına karşı” Ne yapacağız?“sorusuna karşılık” kanseri öldüreceğiz cevabını alıyoruz.

 Hikayenin başında tanışma hikayelerinden başlaması gerekirken film; ilk önce hastalığa odaklanıyor daha sonra Didier ve Elise çiftinin tutku dolu aşk yaşadıkları karavan dönemine davet ediyor bizi. Geçmişe dönüş ve ileriye dönüş formülleri filmin diline dair izlerken bir eksiklik yaşatıyor.Daha sonra film,hikayesini Didier’in Elise’nin “ hamileyim” dediği andaki tepkisiyle kendisini gözlemlemiş oluyoruz. Karavanda seviştikleri günlerden bir aile kurmanın temelini attığını Didier’in işi ciddiyet aldığında daha iyi anlamış oluyoruz.

 Didier karakter olarak rasyonel bir portre çizerken, Elesa her defasında kızını unutamamanın acısını yaşıyor. Bu süreç içinde birbirleriyle kavga ediyorlar, birbirlerini incitiyorlar,ama bluesgrass müzik yaptığı gruplarıyla çalmaya devam ediyorlar. Filmin başlangıcı itibariyle ileri ve geriye dönüşler/geçişler karmaşık olsa da,ikinci yarısında kanserden kaybettikleri çocuklarıyla birlikte eskisi gibi olamamanın acısını Didier ve Elesa karakterleri verdiği tepkilerle gösteriyor.

 Muhafazakar bir kadın olan Elesa,kızını hatırlatan hiçbir şeyi  silemezken, Didier adlı Amerikan hayranı müzisyen televizyonda halka öğüt veren Bush’a söverek acısını böyle hafifletmeye çalışıyor. Didier’in yaptıkları bununla sınırla kalmıyor, din üzerinden insanları sömürenlere de inceden ayar veriyor.

Her ne kadar Bush’a söverek bir ABD karşıtı durum gözükse de Elesa’nın filmin başlarında Amerika’yı simgeleyen bikinisi de bir o kadar gözümüzün içine yerleştiriliyor. Filmi açtığımızda karakterimiz Elesa’ya dair ilk belirgin özellik dövmeleri oluyor,bu da filmin ikinci yarısında Elesa’nın kendine dair ipucu veriyor. Elesa karakterinin vücudunda yer alan Kuş,kelebek,kalp ve iskeletler Brüksel’de yaşayan dövme tasarımcısı Emilie Guillaume tarafından yapıldığını dipnot olarak ekleyelim.Sinema’da “dövme” üzerinden hikayeler anlatılır ve durulur bu filmde de yönetmen böyle bir yola başvuruyor.

 Didier karakteriyle ilgili de Amerika övgüleri filmde kendine “herşeye sıfırdan başlayabileceğin bir yer, orası hayalperestlerin ülkesi” diye tasvir ediliyor. Ama bu fazla uzun sürmüyor,çünkü gençliğinde Elesa ile tanışırken Amerika’yı “ özgürlükler ülkesi” olarak görürken, çocuğunu kaybettikten sonra Bush’a da sitemkar halini gösteriyor bize. Anti-Din teması da bir şekilde bu hikayede yerini alıyor. Çünkü bütün dünya ve evrende yöneticilerin,bürokratların sığındığı “DİN” oluyor.

 Didier’in öfkesi de bir yandan böyle olurken bu “Elesa” yı kaybetmek demek oluyor diğer anlamda. Bazı şeyler heyecanını kaybetse de müzik çaldığı yerden devam ediyor;burda da yeni bir hayata başlangıç yapacağını Elesa bize ismini değiştirdiği” Alabama “ ismiyle söylüyor. Müzikal gösterideyken şarkı bitiminden sonra konuşan Didier/Monroe; çocuğunu kaybetmenin acısı,öfkesi,içindeki nefretiyle “Tanrı;Manipülatördür” diye haykırırken aynı zamanda bütün din ve dünya düzeni hakkında sözünü söylemiş oluyor.

Hem oyuncu performansı olarak,hem de film bölümü olarak;filmin en can alıcı noktası bu söylenen sözler oluyor. Bunun devamında “Hayat böyle değildir,hayat cömert değildir. Birini sevdin,birine bağlandın mı  hayat bunu burnundan fitil fitil getirir.  Her şeyini alır ve yüzüne güler. Sana ihanet eder.” Cümlesiyle de en trajedi,burukluk,acı duygularını sonuna kadar hissettirmesini biliyor,ama bu filmin çoğunluğunda aynı duygularla yaşanmıyor. Filmin finali de “ölüm bizi ayırancaya dek” sözünün “ Alabama/Monroe “tarafında gerçekleştiğini resmediyor.

 Oyunculuklara gelirsek… Didier/Monroe karakterine can veren  Johan Heldenbergh yer yer yükselen sinirli bir o kadar özellikle Din-Bilim arasındaki saptamalarıyla etkili performans sergiliyor,. Elesa/Alabama karakterine can veren Veerle Baetens  çocuğuyla olan mücadelesinde bir annenin iç burukluğunu izleyiciye gösteriyor.Filmin en önemli bölümünü Bjorn Eriksson’un bestelediği müzikler oluşturuyor.Filmin kurgu yönüne gelecek olursak; Felix Van Groeningen bu filmde 2009 yılında çalıştığı Nico Leunen ile çalışıyor. Filmin hikayesi itibariyle parçaların birbirine bağlanması;hikayenin içinde kalamama gibi durumlar kurguda kendini belli ediyor,ya da yönetmen mi böyle istemiş tam bilmiyorum. Geçmişe dönüş ve ileriye dönüş formülleri bu bölümlerde eksik kalıyor;hikayeye odaklanacakken daha çok müziklerin yoğunluğuyla geçiriyoruz çoğu bölümü. Renk tonlamaları,mekanlar, duyguyu ifade etme ve atmosfer konusunda sinematografik yönden ve görsel açıdan Ruben Impens başarılı bir iş çıkarıyor(en azından benim göz zevkime hitaben)

 Senaryoya gelecek olursak… Johan Heldenbergh’in oyunundan uyarlanıyor;filmde de perde şeklinde yansıtılıyor ama hikaye yönünden filmin dili etkili bir iş çıkartamıyor. Johan Heldenbergh’e  Mieke Dobbel ismi senaryo kadrosunda eşlik ediyor. Diğer eleştirim ise şarkılara ayrılan zamanın karakter gelişimine harcanmaması durumu ve hal böyleyken derin,daha dramvari ve etkili bir hikaye elde varken kurgudaki etkinin zayıf olması nedeniyle “The Broken Circle Breakdown” daha etkili film olabilecekken daha çok müzikal yoğunluğun olduğu bir film oluyor.

 

Filmi İzlerken Altını Çizdiklerim;

 “Biliyordum. Aslına bakarsan  hep biliyordum. Gerçek olamayacak kadar güzeldi. Böyle süremezdi. Hayat böyle değildir,hayat cömert değildir. Birini sevdin,birine bağlandın mı  hayat bunu burnundan fitil fitil getirir.  Her şeyini alır ve yüzüne güler. Sana ihanet eder.”

 “Tanrı;manipilatördür

Sadisttir,katildir,ırkçıdır

Kadın düşmanı ve homofobiktir

Dar görüşlü ve kibirlidir. Etnik temizlik yapar. Çocukların kurban edilmesini ister. İnancı sadist oyunlar oynayarak test eder.”

 “Korktuğumuz için Tanrılar yarattık

Korkudan,cehaletten”

 “Papa denilen pislik seks yaparken prezervatif kullanmayacağınızı söylüyor”


Cem Kurtuluş, 2014

0 yorum: